cCc MuRaThAn26 cCc asteğmen
Mesaj Sayısı : 139 Yaş : 52 Nerden : ESKİŞEHİR Kayıt tarihi : 01/06/08
| Konu: Hangisi Bizim Gerçeğimiz‏ Ptsi Haz. 02, 2008 12:31 am | |
| Hangisi Bizim Gerçeğimiz Peygamberlik, bugünkü tabirle "dünya sistemine" başkaldırmak, "dünya gerçeklerine" gözünü kapamak, onu tanımamak ve çılgınca bir maceranın peşine düşmek demektir. Bunun sonucu ise dünya lordlarının (tanrılarının) gazaba gelmesi, "borsa çöküp döviz fırlayarak" ekonominin altüst olması, halkın aç bırakılması, ülkelerin çökmesi, geleceklerinin mahvolması demektir. Yasin suresinde şöyle bir ayet var. "Onlar "Siz bizim geleceğimizi (bahtımızı) kararttınız. Eğer bu işe bir son vermezseniz sizi taşa tutarız ve çok fena yaparız!" dediler. Peygamberler "Geleceğiniz (bahtınız) kendi elinizdedir. Aklınızı başınıza toplamanız istense de, öyle mi?
Tam tersi siz kendi kendinizi bitiriyorsunuz" dediler." (Yasin; 36/1819) Ayette geçen "Bize uğursuzluk kuşu (tâir) getirdiğiniz" ifadesi eski dünya dinlerinden Araplara da geçen gelecek, talih, baht ve kaderden mülhem "talih kuşu" dediğimiz şeyi çağrıştırır. Bununla şunu demek istiyorlardı: Yani siz bizim kaderimizi değiştirmeye, bahtımızı karartmaya, talihimizi geri çevirmeye çalışıyorsunuz. Sizin yüzünüzden kader, baht ve talih tanrıları gazaba geldi. Üzerimize taş yağacak. Söyledikleriniz ölüm, doğum, baht, talih, bereket, verimlilik tanrılarını çok kızdıracak şeyler... Sonra şehrin öteki ucundan birisi çıkıp geliyor ve diyor ki: "Eğer O Rahman, beni bir sıkıntıya düşürürse, onların aracı olmaya kalkışmaları hiç bir işe yaramaz ve beni asla kurtaramazlar" (Yasin; 36/23). Görülüyor ki "O şehir halkı" hiçbir isim, yer, zaman, tarih adı verilmeksizin anlatıldığına göre bu ayetler çağlar üstü mesajlar vermeyi amaçlıyor. Ne mesaj verilmek istendiğini anlamak için "tâir" (kader, baht, talih kuşu) tabirinin Sami/Arap muhayyilesinde ne anlama geldiğini bilmek icap eder. Öyle görünüyor ki bu eski dünya dinlerince öngörülen "Tanrısal yazgı" düzeninin sarsılması endişesini yansıtmaktadır. Çünkü "Tek " inancını getiren peygamberler o günkü dünyalarda kurulu "Tanrılar düzenini" tehdit ediyorlardı.
Çünkü yer, gök, kader, baht, ölüm, doğum, rüzgâr, su, ay, güneş vs. hepsi bir takım tanrılar ve onların temsilcisi, oğlu, kızı, karısı, ailesi, hanedanı, ruhbanı olduğunu iddia eden kişilerce aralarında pay edilmişti. Sadece paylaştırılmakla kalmamış bunların kurumları kurulmuş, arkasına ordu ve donanmalar almıştı. Bir toplumsal düzen ve imparatorluk şekline bürünmüştü. Şimdi düşünelim... Böylesi bir dünyada kimi peygamberlerin çıkıp "Tek bir "tan bahsetmesi ve onun temsilcisinin, vekilinin, oğlunun, kızının, hanedanının, ruhbanının vs. olmadığını, sadece "elçilerinin" olduğunu, onların da "hiç bir şey talep etmeden, sadece uyanışa çağrı için" bu elçiliği yaptıklarının söylenmesi pratikte ne anlama gelir? Bu, bugünkü tabirle "dünya sistemine" başkaldırmak, "dünya gerçeklerine" gözünü kapamak, onu tanımamak ve çılgınca bir maceranın peşine düşmek demektir. Bunun sonucu ise dünya lordlarının (tanrılarının) gazaba gelmesi, "borsa çöküp döviz fırlayarak" ekonominin altüst olması, halkın aç bırakılması, ülkelerin çökmesi, geleceklerinin mahvolması demektir. Yani "bahtımızın kararması, dolar lordlarınca (verimlilik, başarı ve güç tanrılarınca) kurulan ve değiştirilmesi mümkün olmayan uluslararası düzenin (Tanrılarca tayin edilen kaderin) değişmesi ve böylece geleceğimizle oynanması, durmuş oturmuş düzenimizin bozulması" demektir... "Bize uğursuzluk (tâir) getirdiniz" sözünün modern dünyadaki karşılığı bu olmak icap eder. Peygamberler de onlara diyor ki: "Uğursuzluk kuşunuz (tâirikum) sizinle beraberdir."
Yani: Bu uğursuzluğun gelmesi, bahtımızın kapanması, geleceğimizin kararması vs. dediniz şey kendi yaptıklarınızla ortaya çıkan bir şeydir. Siz o sahte tanrılara inanır, onların gerçek tanrı gibi güçlü ve yıkılmaz olduğuna dair içinizde kölece bir itaat taşırsanız, dünya size o tanrıların dünyasıymış gibi görünür. Hâlbuki kendi eylemlerinizle kendi geleceğinizi çizersiniz. Kaderiniz elinize verilmiş olup kendi kaderinizi kendiniz yazarsınız. Çünkü "Herkesin geleceği ve ne olacağı (kaderi/bahtı/tâiri) kendi boynuna dolanmıştır" (İsra; 17/13). Demek ki "dünya gerçekleri" baktığınız yere göre değişir. Dünya sistemi, uluslarası düzen, çokuluslu şirketler, İMF, Dünya bankası, Birleşmiş milletler, zenginler, lordlar [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] obezite hastası bir milyon Amerikalı... İşgaller, katliamlar, kıyımlar, Afrika, Filistin, Irak, sefalet, çocuk ölümleri, tecavüz, gasp, sömürü vb. ve açlık sınırındaki bir milyon dünyalı... Hangisi dünya gerçekleri? Ne yaptığımızda "dünya gerçeklerine" sırtımızı dönmüş, bahtımızı ve geleceğimizi karartmış oluyoruz? Gerçek, yalın gerçek hangisi? "Siz bizim geleceğimizi (bahtımızı) kararttınız" mı? "Geleceğiniz (bahtınız) kendi elinizdedir" mi? | |
|
adem_66 asteğmen
Mesaj Sayısı : 162 Yaş : 33 Nerden : istanbul İş/Hobiler : kırtasiye Lakap : ados Kayıt tarihi : 15/02/09
Kişi sayfası motor: motor | | | |
| Konu: Geri: Hangisi Bizim Gerçeğimiz‏ Paz Şub. 15, 2009 7:28 am | |
| cok güzel paylaşım yap mısın..allah razı olsun | |
|