Forum Sayfamıza Hoş Geldiniz... İnşallah Güzel Dakikalar Geçirirsiniz..
Forum Sayfamıza Hoş Geldiniz... İnşallah Güzel Dakikalar Geçirirsiniz..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SAKIL
binbaşı
binbaşı
SAKIL


Erkek
Mesaj Sayısı : 422
Kayıt tarihi : 15/05/08

Kişi sayfası
motor:
motorCENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 Empty
CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 Empty

CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 Empty
MesajKonu: CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1   CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 Icon_minitimeÇarş. Haz. 04, 2008 6:45 am

Mürtedlerle Mücadele, Irak ve Suriye Fütühatı
Hz. Ebû Bekir Rasûlullah'ın halifesi olduktan sonra, onun vefâtıyla Arabistan'da Mekke ve Medine dışındaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalancı peygamberlere, "namaz kılarız, ama zekât vermeyiz" diyenlere karşı savaş açtı. Esvedu'l-Ansı, Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarla bu zararlı unsurlar yok edilmiş, isyan bastırılmış, zekât yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup dağıtılmaya başlanmıştır. Rasûlullah'ın hazırladığı, ancak vefâtı sebebiyle bekleyen Üsâme ordusunu Ürdün'e yollayan Ebû Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarını bastırmıştır. İçte isyancılarla mücâdele edilirken, dışta da iki büyük imparatorluğun, İran ve Bizans'ın ordularıyla karşılaşılmıştır. Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, savaşlarla İslâm diyarına katılmış, Irak fethedilmiş, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmiştir. Yermük savaşı devam ederken Hz. Ebû Bekir vefât etmiştir. Onun ordusuna verdiği öğütlerde şu ibareler vardır: "Kadın, çocuk ve yaşlılara dokunmayın, yemiş veren ağaçları kesmeyin, ma'mur bir yeri tahrip etmeyin, haddi aşmayın, korkmayın." Gerçekten İslâm ordusu fethettiği yerlerde kimseye zulmetmemiş, adaletiyle düşmanların takdirini kazanmış, müslüman olmayıp da cizye vererek İslâm'ın himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yaşamışlardır.
Kur'ân-ı Kerîm'in Toplanması, "Mushaf''ın Meydana gelmesi
Hz. Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ'nın birçoğunun şehid olması üzerine, Hz. Ömer'in Kur'ân'ın toplanması fikrine önce sıcak bakmamışsa da sonra ona hak vererek, Kur'ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Rasûlullah zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taşlara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur'ân hâfızı idi. Ancak, yazılı olan âyetler dağınıktı, kurrâ da azalınca Kur'ân'ın muhafazası hususunda endişe edildi. Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit'in başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Ayrıca şâhitlerle âyetler doğrulanıyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu. Böylece bütün âyetler toplandı ve "Mushaf" meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kızı Hafsa'ya geçti ve Hz. Osman zamanında çoğaltılarak Dârü'l-İslam'ın bütün vilâyetlerine dağıtıldı.
Vefâtı
Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hz. Ebû Bekir zamanında İslâm devleti büyük bir gelişme göstermiştir. Hz. Ebû Bekir Hicrî 13. yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine'de yakalandığı hastalığının ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Ömer'in namaz kıldırmasını istedi. Ashâbla istişâre ederek Hz. Ömer'i halifeliğe uygun gördüğünü söyledi. Hz. Ömer'in sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz. Osman'a yazdırdı. Ebû Bekir (r.a.) de, çok sevdiği Rasûlullah gibi altmışüç yaşında vefât etti. Vasiyeti gereği Rasûlullah'ın yanına -omuz hizasında olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.
Kişiliği ve Yönetimi
Tâcir olarak geniş bir kültüre sahip olan Hz. Ebû Bekir, dürüstlüğü ve takvâsı ile ashâb içinde ilk sırada yeralır. Karakteri; yumuşak huyluluk, çok düşünüp çok az konuşmak, tevâzu ile belirgindi. Hz. Âişe'nin rivâyetine göre, "gözü yaşlı, gönlü hüzünlü, sesi zayıf" biri idi. Câhiliye döneminde müşrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak işlerinde onu hakem tanırlardı. Rasûlullah'ın en sadık dostu olan Ebû Bekir'in Mirâc olayında sergilediği sonsuz bağlılık örneği ona "es-Sıddık" lâkabını kazandırmıştır. O bu olayda "O ne söylüyorsa doğrudur" demiştir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malını mülkünü İslâm için harcamış, vefât ederken vasiyetinde, halifeliği müddetince aldığı maaşların, topraklarının satılarak iâde edilmesini istemiş ve geride bir deve, bir köleden başka birşey bırakmamıştır. Dört eşinden altı çocuğu olan Ebû Bekir, kızı Âişe'yi Rasûlullah ile hicretten sonra evlendirmiştir (Tabakat-ı İbn Sa'd, VI, 130 vd.; İbnu'l-Esir, II, 115 vd).
Hicret sırasında mağarada iken ayağını bir yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında o sırada dizine yatıp uyumuş olan Peygamber'i uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz. Peygamber uyanıp ne olduğunu sorduğunda, "Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah" demesi olayı Ebû Bekir'in Rasûlullah'a olan bağlılığının örneklerinden sadece biridir. Hz. Ebû Bekir'in beyaz yüzlü, zayıf, doğan burunlu, sakallarını kına ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduğu rivâyet edilir (İbnü'l Esir, el-Kâmil fi't-Târih, II, 419-420). Rasûlullah'tan sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir'dir. O, Hz. Peygamber'in veziri, fetvâlarda en yakını idi. Rasûlullah'ın, "İnsanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i edinirdim" (Buhâri, Salât, 80: Müslim, Mesâcid, 38: İbn Mâce, Mukaddime, II) ve "Herkeste iyiliklerimin karşılığı vardır, Ebû Bekir hariç" demesi ve son hutbesinde, "CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 367986, kullarından birini dünya ile kendi katında olan şeyleri tercih hususunda serbest bıraktı; kul, CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 367986 katında olanı tercih etti'' diye Ebû Bekir'i övmesi ve mescide açılan tüm kapıları kapattırıp yalnız Hz. Ebû Bekir'in kapısını açık bırakması ona verdiği değeri göstermektedir.
Hz. Ebû Bekir'in nasslara aykırı hiçbir görüşü bize ulaşmamıştır, çünkü böyle bir reyi yoktur. Ebû Bekir nâsih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlullah'ı herkesten çok tanıyordu. Bu yüzden hilâfetinde kendisine karşı içte muhâlif bir hareket olmamış ve fitneler görülmemiştir (Buhâri, Fedâilü'l-Ashâbı'n-Nebî, 3 ). İhtilâf veya ihtilâflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yaşanmamıştır. "Üzülme, CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 367986 bizimle beraberdir" buyuran Rasûlullah'ın haberi sanki lâfızda ve mânâda Hz. Ebû Bekir'de zâhir olmuştur (İbn Teymiye, Külliyat Tercümesi, İstanbul 1988, IV, 329).
Kaynaklarda onun, "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakım esaslar koyucu değilim" diye kararlarında çok titiz davrandığı zikredilir (Taberî, IV, 1845; İbn Sa'd, III, 183). Bir meseleyi hallederken önce Kur'ân'a bakar, bulamazsa Sünnet'te araştırır, orda da bulamazsa ashâbla istişâre eder ve ictihad ederdi. Ganimetin bölüşümü meselesinde Muhâcir-Ensâr eşitliği'nin ihtilâfa yol açmasında Ömer'in Muhâcirlere daha çok pay verilmesini savunmasına rağmen ganimeti eşit olarak bölüştürmüştür. O sebeple hilâfetinde huzursuzluk çıkmadı. Rasûlullah ve kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talâkı bir talâk saymışlar, bu daha sonra-birçok "maslahat gereği" diye yapılan değişiklik gibi- üç talâk sayılmıştır. Yani Ebû Bekir, Rasûlullah'ın tüm uygulamalarını aynen tatbik etmek istemiş; bazen -kalpleri İslâm'a ısındırmak istenenlere toprak vermesi gibi- maslahat gereği veya zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesini söyleyen ashâbına uymuştur. Müslümanlar henüz otuzsekiz kişiyken Mekke'de Mescid-i Haram'da İslâm'ı tebliğ eden ve müşriklerce dövülen Ebû Bekir'e hilâfetinde "Halifet-u Rasûlillah" denilmiş, sonraki halifelere ise "Emîrü'l-Mü'minîn" denilmiştir. Mâlî işlerini Ebû Ubeyde, kadılık ve kazâ işlerini Hz. Ömer, kâtipliğini Zeyd b. Sâbit ve Hz. Ali, başkumandanlığını Üsâme ve Halid b. Velid yapmıştır. Medine Dârü'l-İslâm'ın başkenti olmuş, Mekke, Taif, San'a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cureş, Bahreyn vilâyetlere ayrılmıştır. Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin beşte biri Beytü'l-Mal'de toplanmıştır.
Hz. Ebû Bekir, Mukillîn* denilen çok az hadis rivâyet eden ashâbdan sayılır. O, yanılıp da yanlış birşey söylerim korkusuyla yalnızca yüz kırk iki hadis rivâyet etmiş veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti nakledilmiştir. Hutbe ve öğütlerinden bazıları şöyledir:
"Rasûlullah vahy ile korunuyordu. Benim ise beni yalnız bırakmayan bir şeytanım vardır... Hayır işlerinde acele edin, çünkü arkanızdan acele gelen eceliniz var... CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1 367986 için söylenmeyen bir sözde hayır yoktur... Herhangi bir yericinin yermesinden korktuğu için hakkı söylemekten çekinen kimsede hayır yoktur... Amelin sırrı sabırdır... Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir... Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz (Ayr. bk. Ebû Nuaym, Hılye, l )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
CENNETLE MÜJDELENEN SAHABİLER-3-1
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Dinimiz İslam :: İslamiyet-
Buraya geçin: