Mükerrem sıfatla halk olunan insanın kalbine, Cenâb-ı Hakk nazar eder. Onun için kalbin nurlanmasına çalışmaklığımız lâzımdır. Çok yemek ömrü uzatmaz, az yemek eceli yaklaştırmaz. Az yiyip, oruç tutarak açlıktan istifade etmeğe çalışılmalıdır.
İnsanın bir sureti, bir de sıreti vardır. İnsan sıretiyle, kalbiyle insandır. Kalıbıyla değil. İnsan kalıb olarak ahsen-i takvim (en güzel biçimde) olarak yaratılmıştır. Ama bu ahsen-i takvim oluşu kalbinin ihyasına bağlıdır. Kalbin ihyası (dirilmesi) da nefsin ölümüne (terbiyesine) bağlıdır
Bütün işlerinizde
-u Teâlâdan yardım talep edin. Zirâ düşmanların şerrini sizden defedecek Odur. Ondan gayrı bir Mevlâ yoktur. İtâat ile murad, onlarla müşâveredir. Ve sâir husûsâtta (diğer hususlarda) emirlerine itâattır. Ayetteki hüsran, dünyâ ve ahirete şâmildir (geçerlidir). Dünyâda hüsrân; kâfirlere itâat ve tezellül (aşağılanmak) ve düşmana arz-ı ihtiyâç etmek (ihtiyaç duymak) gibi şeylerdir. Düşmana boyun eğmek, envâ-ı zilleti câmi (bütün aşağılanma) dir. Ahirette hüsran; cehheneme girmek ve cennetten mahrûm olmaktır
Bir insan bir kula hizmet ediyor, mukabilinde ücretini, mükâfatını alıyor. Şu halde mahlûkattan mükâfat alınırsa Cenâb-ı Hakk için çalışan acaba mükafatsız mı kalır? Bir kimse bir kuldan müteaddid (çok) defalar ihsân görürse ona dâima minnettâr kalır. Ve hatırından çıkarmaz. Şu halde Cenâb-ı Hakk’ın binlerce ni’metini gördük, şükretmek lâzımdır. Tefekkür edilmezse küfrân-ı ni’met (nimet inkar) edilmiş olur.
İnsanlar sevdikleri ile beraber bulunurlar; bunun yarın mahşerde ve cennette de böyle olacağını bize hadisi şerif müjdeliyor. “El mer’u ma’amen ehabbe” “Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyuruluyor. Bu dünyada sâlih, sadıklarla bulunan kişi yarın mahşer günü bu sadık ve sâlih dostundan istifade edecek.
Salih dostların birbirine olan yardımlarının kıyâmet günü de devam edeceği, sâlih dostların birbirinden hasene alacakları tefsirde beyan ediliyor. Kıyâmet günü hesaba çekilen bir kulun seyyiatı hasenatına denk geliyor. 1000 seyyiesi varsa 1000 de hasenesi var. Cenab-ı Hak, o kula; “anana babana git, bir hasene iste, bana getir, seni cennetime dahil edeyim.” diye buyuruyor. O kul
’ın lütfu ile anasını babasını bulup durumu ona anlatıyor. Onlar; “evladım bugünkü günde biz kendimizi kurtaramadık ki sana bir faydamız olsun” diyorlar. O kul eli boş olarak Hak’kın huzuruna varıyor ve; “anam, babam vermediler Ya Rabbi” diyor.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak, o kuluna; “senin, benim rızam için sevdiğin bir dostun yok muydu?” diye soruyor. Cenab-ı Hak o kulun, hatırına getiriyor; “Evet ya Rabbi, filan kulunla biz dünya hayatında senin rızan için sevişirdik.” diyor. Gidip o dostunu bulup durumu anlatıyor. Kardeşi diyor ki: “hay hay ne kadar hasene istersen alabilirsin. Ben kendimi kurtaramadım; bari sen kendini kurtar” diyor. Hesap veren kul Cenab-ı Hakk’ın huzuruna sevinçle geliyor ve durumu arz ediyor. Bunun üzerine Sübhân olan Rabbimiz: “Ya!. öyle mi!.. O böyle bir ızdıraplı gününde kardeşine acıyarak hasene veriyor, ben ise Erhamü’r-rahimînim, her ikinizi de affettim.” Buyuruyor.